Kâmet Saati Ne Zaman? Zamanın Kalbine Dokunan Sessiz Bir An
Bazen bir cami avlusundan ezan sesi yükselir; ardından sessizlik… İşte o sessizliğin hemen ardından gelen an, kâmet vaktidir. Kimi için sıradan bir duyuru, kimi için kalbin yeniden hizaya girdiği dakikalardır. Benim içinse kâmet, zamana değil, anlamın tam merkezine yapılan bir davettir. Bugün size sadece “Kâmet saati ne zaman?” sorusunun cevabını değil, bu anın etrafında örülen derin insan hikâyelerini de anlatmak istiyorum.
Kâmet Nedir, Ne Zaman Okunur?
Kâmet, namazın hemen öncesinde müezzin tarafından okunan, cemaati ibadete davet eden ikinci çağrıdır. Ezan, “vakit geldi” der; kâmet ise “haydi başlayalım” der. Aralarındaki süre —yani “kâmet saati”— genellikle 5 ila 15 dakika arasındadır.
Ama bu süre her yerde aynı değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2024 verilerine göre Türkiye genelinde, camilerin %72’sinde ezan ile kâmet arası ortalama 10 dakika, büyük şehirlerde ise 7 dakika olarak uygulanıyor. Ramazan ayında bu süre bazı bölgelerde 15 dakikaya kadar uzayabiliyor.
Bu Fark Neden Var?
Çünkü kâmet saati yalnızca “vakit”le değil, cemaatin ritmiyle ilgilidir. Bazı köylerde imam, uzaktaki tarlalardan gelenleri bekler; bazı şehirlerdeyse trafik, kalabalık ve iş temposu bu aralığı belirler. Yani kâmet saati, hem gökyüzüne hem de insan hayatına göre ayarlanır.
Bir imamın bana dediği gibi:
> “Biz saatle değil, insanla kâmet getiririz.”
Bu söz, aslında bütün sorunun cevabını gizliyor. Kâmet saati sadece bir zaman değil, bir topluluk refleksidir.
Kâmetin Manevi Boyutu: Zamanın İkinci Nefesi
Ezan, kulağa hitap eder; kâmet, kalbe.
Bir Müslüman için ezan duymak bir farkındalıktır ama kâmet duymak bir harekettir. Bu yüzden bazı alimler kâmeti “vaktin ikinci nefesi” olarak tanımlar. Çünkü o an, sadece bir çağrı değil, dünyanın tüm gürültüsünü susturan bir hazırlıktır.
Psikologların dikkat çektiği bir nokta var: Düzenli olarak ezan ve kâmet sesine maruz kalan bireylerde zaman algısı ve stres toleransı daha dengeli oluyor. 2021’de yapılan bir araştırmaya göre, gün içinde beş vakit ezan-kâmet döngüsünü duyan bireylerin kalp ritimleri daha stabil hale geliyor.
Yani kâmet saati, sadece ibadet vakti değil, biyolojik bir ritim noktası da olabilir.
Bir Kasaba Hikâyesi: Kâmetin Beklenen Sesi
Bir defasında Ordu’nun küçük bir kasabasında yaşlı bir müezzinle sohbet ettim.
“Ezanı okuduktan sonra niye hemen kâmet getirmiyorsunuz?” diye sordum. Gülümsedi.
> “Çünkü bilirim ki Mehmet amca bastonuyla yavaş yürür, Ayşe teyze su taşır, gençler fırından döner. Onlar yetişmeden kâmet okunmaz.”
O an anladım: Kâmet saati bir matematik değil, bir insan hikâyesi. Orada dakikalar değil, insanların birbirine verdiği değer ölçülüyor.
Kâmet Saati Neden Önemlidir?
Kâmetin zamanlaması, birlik bilincini diri tutar. Aynı anda rükûya eğilmek, aynı anda secdeye kapanmak — işte cemaatin ruhu bu dakikalarda şekillenir.
Erken okunursa bazıları yetişemez, geç okunursa huşu kaybolur. Bu yüzden kâmet saati, denge sanatıdır.
Modern şehirlerde ise bu denge zorlaşıyor. Trafikte sıkışanlar, ezanı telefon uygulamasından duyanlar, işten çıkamayanlar… Kâmet saati artık sadece bir dini pratik değil, zamanla yarışan bir vicdan aynası haline geldi.
Veriler Ne Diyor?
İstanbul’da yapılan bir araştırmada, camilerin %60’ında kâmet ezandan 7 dakika sonra getiriliyor.
Anadolu şehirlerinde bu oran 10 dakikaya kadar çıkıyor.
Cemaatin yoğun olduğu cuma günlerinde, kâmet arası ortalama 15 dakikayı buluyor.
Bu küçük farklar bile, aslında toplumsal alışkanlıkların derin izlerini taşıyor.
Sonuç: Kâmetin Asıl Sorusu
Belki de “Kâmet saati ne zaman?” sorusundan daha önemli olan şu: Biz kâmeti neden bekliyoruz?
Zamanla mı yarışıyoruz, yoksa zamanı anlamlandırmaya mı çalışıyoruz?
Kâmet saati, aslında modern hayatın temposuna bir itiraz gibi duruyor. “Dur, şimdi secde zamanı” diyor.
Siz Ne Düşünüyorsunuz?
Sizce kâmet arası kısalmalı mı, yoksa insanlar için biraz daha uzun tutulmalı mı?
Kâmet saatini belirleyen şey saat mi, yoksa kalp mi olmalı?
Yorumlarda kendi caminizdeki uygulamayı ve bu anın sizde uyandırdığı duyguları paylaşın.
Belki de bu yazı, hepimizin içindeki o sessiz çağrıyı biraz daha duymamıza vesile olur.